Sezon içerisinde, değişen formatın iyi mi kötü mü olduğunu herkes konuşadurdu da gelinen noktada son yılların en iyi F4'üne ulaştık. Şahsen uygulamaya geçen uzun lig sisteminin sürprizleri minimize edeceğini düşünüyordum da ilk seneden %100' yakın başarı sağlayacağını ben de beklemiyordum doğrusu. Şimdi geriye yaslanıp bu 4 muazzam takımın bizlere sunacaklarını izleme vakti.
Real Madrid
Geçen seneye göre takımın genel mentalitede oyun anlayışı değişmezken parçalar arasındaysa büyük farklar var. Özellikle Rodriguez'in Nba'e gitmesiyle rotasyon oyunculuğundan, hele de LLuLL'un sakatlık sürecinde, ana parça rolüne gelen 17'lik Doncic bu değişimin en büyük taşlarından biri. Ancak bahsetmek istediğim pozisyon içi değişiklikten ziyade yapısal geçiş. Zira geçen sene elinde sadece Ayon olan ve 4 numara pozisyonunda 3'ten kaymalarla bunu kapatan Real'in elinde bu sene Randolph gibi muazzam bir 4 numara ve Ayon'un oyunundaki tüm eksikleri tamamlayacak Othello Hunter var. Bu da özellikle Randolph ile geçiş hücumlarında bütünlük ve sette uzunları dışarı çıkartarak özellikle LLuLL'e isolation sağlayıp birebir imkanı veriyor. Ki bunu da tüm sezon boyunca fazlasıyla gördük. Belki de onun bu senenin MVP'si olacak performansı sergilemesindeki en önemli etken buydu.
Takımın başta bahsettiğimiz istirarı yakalamasındaki önemli noktalardan biri belki de en önemlisi de LLuLL, Rudy, Reyes, Nocioni, Maciulis gibi bu ligin çok tecrübeli ve nasıl oynamasını bilen oyuncularının sürekli birlikteliğini sağlaması oldu. Bahsettiğimiz isimlerden aldıkları direkt katkı elbette tartışılacak olsa da saha dışı faktörlerle bunu fazlasıyla süspanse ediyorlar.
Ligin Cska'dan sonra en skorer ikinci takımı konumundalar, ayrıca asist bazında da liderler. Tabi bu veriler özellikle de bu iki takım arasında çok ufak farklarla sıralanıyor, yine de kağıt üzerinde durum bu. Bu da sahada kendi oyunlarını kabul ettirdiklerini gösteriyor. Rakiplerin bu noktada en çok dikkat edecekleri şey onları düzen dışına itmek ve akışkanlıklarını bozmak olacaktır. Guard pozisyonundan fazlasıyla katkı aldılar. Doncic beklentilerin çok üzerinde bir performans ile LLuLL'e destek oldu ve Draper'ı da gerektirdiği yerde oyuna alıp kademeli dinlendirdiler.
Sezon genelinde muhtemelen en sıkıntılı bölgeleri 2-3 numaralar oldu. Son dönemdeki performans artışlarından ziyade Rudy ve Carroll başta, zaman zaman Maciulis de sezon genelinde hep istikrarsız oldular.
4-5 numara pozisyonlarında ise başta da bahsettiğim gibi özellikle geçen seneye göre ellerinde muazzam bir harman var. Ve guard pozisyonundaki oyun çeşitliliği onları oldukça güzel işledi. Ayon'un hücum, Hunter'ın savunma performansı çok etkili. Keza Randolph sezon içerisinde bazı zamanlar ilginç bir şekilde dakikaları düşse de sonlara doğru yukarı çektiği performansı, savunma bilhassa da rebound katkısının yanı sıra hücumda dış şut yüzdesini yukarıya çekmesiyle 3'lünün en önemli tamamlayıcısı oldu. Keza Taylor ve özellikle de Thompkins'in de F4'e gelirken artan formu gözden kaçmamalı.
Yine de tüm bunlardan bağımsız başarılarını inkar etmesem de en büyük eksikleri bence koç Laso. Edindiği tecrübeye rağmen bunu sahaya yansıtamaması ve karar anlarındaki oyuncu tercihleri epey eleştiriliyor. Özellikle iyi geçen çeyrek sonrası rotasyonu haddinden fazla abartması ritmin bozulup, maçın rakip takım kadrajına tekrar girmesine sebep oluyor. Ancak bölge özelliğini taşıyıp saha kenarındaki ateşleyici tavrı ve oyuncuların da onunla sıcak etkileşimi teknik hatalarını kapatıp başarıya ulaşmasındaki en büyük anahtar.
CSKA Moskova
Normal sezonu ikinci sırada tamamlayan Moskova temsilcisi 2000'lerin ortasından itibaren yakın tarihte organizasyona çok ciddi damga vurmuş ekibi. 7 kez ile bu kupayı Real Madrid'in arkasından en çok kazanan takımlar ayrıca. Özellikle son 10 yıldır bütçe anlamında basketbola epey yatırım yaptılar ve bunun meyvelerini de görece toplamış oldular. Tabii meşhur Krilenko-Siskauskas-Krstic-Kaun-Khryapa-Lavrinovic-Teodosic-Shved 2011 kadrosu faili ve akabindeki organizasyonlardaki kalp kırıcı mağlubiyetler buna biraz gölge düşürse de genel tabloya fena değil diyebiliriz.
Sezona çok sert giriş yaptılar. Kadro geçen senekiyle hemen hemen aynı olduğu için parçalar birbirini çok iyi tanıyordu. Sadece pivot bölgesinde Kaun'dan beridir süren belirsizliğe Augustine çare olur mu dediler ama o da bu seviyeler için çok da yeterli bir done vermedi açıkçası. Kalan hatların birbirine olan uyumu sezona dediğimiz başlangıcı yaptırsa da devamında özellikle De Colo ve Teodosic'in kademeli sakatlıklarıyla hedeflenen normal sezon birinciliğini Real'e kaptırmalarına yol açtı.
Ligin Real Madrid ile beraber üretim anlamındaki en iyi 2 takımından biri. Özellikle Milos-Nando ikilisinin aynı anda sahada bulunduğu dakikalarda işin hücum yönünü çok ciddi şekilde abarttıkları da oluyor. En önemli tamamlayıcıları Jackson. Topun kıymetini çok iyi biliyor. Bazen özellikle Milos'un etkisiyle fanteziye kaçsa da setin sıkıştığı anlarda birebirleri öylesine iyi oynuyor ya da penetre üzeri boş pozisyon yaratabiliyor ki. Keza Higgins de sıkışıklık anlarında takımı 1 numaraymış gibi yönlendirebiliyor. Cska'nın saha içindeki en büyük avantajı da bu zaten, Khryapa'ya kadar size fark etmeksizin oyun görüşünün çok yukarıda olduğu oyuncular var. Bu da özellikle uzun rotasyonundaki eksikleri fazlasıyla tolere eden bir durum. Yeri gelmişken, Rus basketbolu için uzun pozisyonundan dem vuracağımız aklımıza gelir miydi bilmem ama Cska bu tabuları öylesine yıktı ki geldiğimiz noktada neredeyse bunu fark edemiyoruz bile.
Milos ve Nando için çok uzun şeyler konuşabiliriz de ben onları konuşmaktansa izlemek taraftarıyım her zaman. Çok değerli iki parça, özellikle Milos gününde olduğu ve stresi üzerinde pek de hissetmediği zaman skandal bir seviyeye ulaşıyor. Nando da özellikle birebir hücum anlamında Euroleague'in gelmiş geçmiş en iyilerinden ve bunu şuta kalkmaya ihtiyaç duymadan yapıyor. Olacak iş değil cidden. Serbest atış yüzdesineyse denecek söz yok. Mekanik adam.
Cska'nın bu saydıklarımız yanında Fridzon-Kulagin gibi ek parçalarıyla kısa rotasyonu anlamında ligin en iyisi olduğunu söylemenin hiçbir abartısı yok herhalde. Lakin olay vitesi 3'ten 4'e çektiğimizde başlıyor. Vorontsevich yıllardır o istenen seviye atlama işini gerçekleştiremedi, bu sene de ahım şahım katkısı yok. Kaldı ki bazen seri halde dış şut bulmasına rağmen oyununa ekstra katamadığı için o bile değersiz kalıyor. Augustine'den az evvel bahsetmiştim, sezon içinde gel git yapan Ayres ve hala kadroda olsa da fiziken bu seviyeleri kaldıracak durumda olmayan Freeland'i de gözetirsek elde kalan 3 uzun Hines, Kurbanov ve Khryapa. Özellikle pozisyon anlamında Hines neredeyse tek kalıyor. Kurbanov ve Khryapa'nın 4'ü sezon içerisinde bir şekilde kotardığına defalarca şahit olsak da Hines size dezavantajıyla erken faul problemine girdiği anda içeride işler inanılmaz sıkıntılı bir hal alıyor. Rakiplerin Cska özelinde işleyecekleri en önemli yer burası olmalı.
Takımın genel anlamda oyun mentalitesi Real'e oldukça yakın. Lakin başlarında Laso'dan çok daha işinin teknik yönüne eğilen ve çıktığı basamaklarda serinkanlı biçimde durmasını bilen Itoudis var. Ve bu da onları Real'e göre kamuoyunda bir tık öne atıyor. Oyunu cidden çok iyi okuyan Ito'nun en büyük faili ise stres anlarını hala iyi yönetememesi. Bu belki de oyuncular üzerindeki saygınlığını yıllar geçtikçe kazanıp tolere edilecek bir durum olsa da şu seviyede zaman zaman hele de çok kritik yerlerde epey sıkıntı yaratıyor.
Olympiakos Pire
Normal sezonu üçüncü sırada tamamlayarak bu seneki organizasyonun belki de en büyük sürprizini gerçekleştiren Olympiakos son ikisi ciddi manada efsane sayılabilecek 3 şampiyonluğa sahip. Özellikle bir döneme damga vuran Yunanistan basketbol kültüründe Panathinaikos'un hep bir adım arkasında kalan ekip özellikle son 10 yıldır yaptığı atılımla o açığı fazlasıyla kapatıp bayrağı yeşillerden devraldı bile. Tabi yeri gelmişken tıpkı Cska'da olduğu gibi onların da inanılmaz bir bütçeyle kurduğu 2010 kadrosunun verimsizliğinden sonra ki o kadroda bir çırpıda sayılabilecek Spanoulis, Teodosic, Papaloukas, Childress, Keselj, Nesterovic, Bourousis gibi isimler vardı. Hani sayarken bile şaşkınlık geçirtecek bu kadrodan sonra kurulan mütevazı ekiple alınan 2 kupa o kadar değerliydi ki, Avrupa basketboluna ciddi manada yeni bir soluk getirdi.
Ekip o yıllardan beridir sürdürdüğü takım hüvvüyetini bu sene de fazlasıyla sürdürdü, başta belirttiğim sürpriz kısmı tam da burası. Çünkü hele de böylesi uzun soluklu maratonda onların üçüncü sıraya çıkmalarını itiraf etmek gerekirse ben dahil kimsenin beklediğini düşünmüyorum ben.
Onların sistem ve oyuncu özelinde değişen neredeyse hiçbir şeyleri yok. Takımın en önemli parçası Spanoulis hala dümende ve guard mevkiinde kaybettikleri Sloukas'tan sonra kalite anlamında çeşitlilik azalmış gibi gözükse de Mantzaris ondan kalan bayrağı yan faktörler ve Spa'nın hala insanüstü oyunu sayesinde şimdilik idare ediyor gözüküyor. Tabi felsefeden bağımsız olan 3 isim Waters, Hackett ve Green bu sene bazen ters etki yapmış olsa da Green'in şutör kimliğini yansıtmakta şansı yaver gidince bu açık çok da gözükmemiş oldu. Ama yine de bence güçlü değiller. Burada Spanoulis'in kontrolü yitirdiği her an büyük sıkıntılar yaşadılar sezon boyunca. Muhtemelen gelinen noktada en önemli bölgenin kısa pozisyonu olduğunu düşünür ve bu handikapı gözetirsek, hala bu seviyelerde yer bulabilmiş olmaları kimyalarının gücünü de bize gösteriyor. Ligin savunma anlamında en iyi takımlarından olan Olympiakos özellikle ribauntlarda inanılmaz bir üstünlük kuruyor rakiplere. Bu done de bize gerek kısa pozisyonundaki bitiricilik sıkınıtısını gerekse de oyunu ne denli içe yıktıkları verisini sağlıyor.
Başarısız geçen gurbet yıllarından sonra geri dönen Papanikalou takımın sertlik seviyesini muazzam yukarı çekerken ona bu anlamda katılan en önemli parça Papapetrou. Onların 2-3 hatta yeri gelip 4 pozisyonundaki bu sertliği sakatlık problemlerine rağmen Lojeski'nin ki o da inanılmaz bir savunmacıdır, şut imkanı bulmasını sağlıyor. Görsel olarak otoritelere kendini beğendiremeden basketbolu bırakması muhtemel Printezis ise ligin bence en değerli 4-5 adamından biri. Öylesine match problemi yaratıyor ki savunmalara, ya bunun şutu zayıf dediğin anda Allah katından gelen üçlük, ya tutarız canım nolacak ki dediğin andaki ayak hareketleri ve tabii ki alameti farikası olan ve gözyaşı damlasıyla adlandırılamayacak kadar garip yakın mesafe bırakışıyla inanılmaz sıkıntılı bir oyuncu.
Takımın pivot bölgesi de atletizmden yanıyor, özellikle Young'un sezon sonuna doğru ortama yetişmesi, Birch'ün seviyelere alışması, Milutunov'un da bir dakika ya ben de yapabilirim güveniyle beraber korkunç bir girdap haline getiriyor oraları rakipler için. Lakin işin hücum boyutu da bir o kadar fecaat. Spa'nın iq gösterisi ikili oyunlarıyla topu çember seviyesinde yakalayamadıkları her an bu saydığım üçlüden özellikle Birch ve Young birer el bombası halini alıyor zira ikili oyunları yok denecek kadar az. Rakiplerin Olympiakos hakkında işleyecekleri tek yer değil ama en önemli yerlerden biri de buraları olacaktır, dışarıyı mümkün olduğunca birebirde tutup topu içeride pick'n roll pozisyonunda buluşturmamak. Keza az önce belirttiğim gibi Spa'nın iflas bayrağını çektiği oksijensiz anlarda takımın başı kesik tavuğa dönüşme sekansı da çok değerli. Oralarda Olympiakos'a ne kadar öldürücü darbe vurabilirse vuracaklardır. Çünkü adamlar başını tekrar havaya kaldırdıklarında kalan zamanın hiçbir önemi olmadığını defalarca gösterdiler bize.
Koç Sfairopoulos ekolü çok iyi devam ettiren bir koç, en büyük artısı hali hazırda dönen çarka çomak sokmadan devam ettirmek oldu. Oyundan hiçbir zaman düşmemesi ve dinamik görüntüsü teknik tecrübe eksikliğine şimdilik yeterli bir kalkan oluşturmuş vaziyette. Tabii Spa'nın da gizli koç olarak ona yaptığı katkıyı yadsımayacak olursak. Yine de F4'teki koçlar arasında en geri planda kalacak olan isim o, handikapını hissetmediği kadar başarılı olabilecektir.
FENERBAHÇE İstanbul
Normal sezonu beklentilerinin çok aşağısında kalarak beşinci bitiren Fenerbahçe, katılan takımlar arasında henüz kupa sevinci yaşayamayan tek ekip. Ülker ile birleşmelerinden sonra çıtayı her sene yukarıya taşıyarak kendilerine elit seviyede yer açan takımın en büyük hedefi ev sahibi avantajını da yakalamışken bu sene bu duyguyu tatmak olacak.
Takım kadrosunda geçen seneye göre ciddi bir oynama yapmadılar ve bu onların bazı kesimlerce eleştirilmesine bazı kesimlerceyse sağlanan kimyanın korunumu felsefesiyle haklı bulunmasına yol açtı. Ben ilk kesimdeyim. Elbette geçen seneki finalle beraber değer kazanan oyuncuları elde tutmak belki de yapılacak transferlerden de büyük bir başarı gibi gözüktüyse de normal sezon içerisinde yaşanan sakatlık süreçlerinde takımın birarada oynadığı zamanlar hem daraldı hem de epey zorluk çekildi.
Guard pozisyonunda Dixon ve Sloukas'tan başka kullanabilecekleri bir oyuncu yok. Onların da inişli çıkışlı grafiklerini baz aldığımızda oyunda olduğu zamanlarda birçok kez topu Bogdanovic'in getirip oyunu da yönlendirdiğini gördük. Yine de sağlıklı olmaları hallerinde Sloukas'ın ikili oyun ve penetre, Dixon'un ise size dezavantajına rağmen oyunun her alanında olmaktan çekinmeyip ritmini bulduğunda da korkutucu bir üçlük silahıyla yeterli bir ikili gibiler. Ama kritik nokta sağlıklı olmaları halleri. Hem fiziki hem mental. Yedekleyebilecek saf guard sadece Berk varken onun bu seviyelerde sorumluluk almasını beklemek sadece hayalcilik olur.
2-3 bölgesi takımın kağıt üzerinde en gel gitli yeri. Kalinic bazen savunma anlamında kısa pozisyonunda neredeyse tek başına kalıyor. Oyunun hücum yönünü bazen ilah seviyesinde oynayan Bogdan ile geçen seneki formundan çok uzak olsa da ritm bulduğunda ne seviyeye çıkacağını çok iyi bildiğimiz Datome savunma yönündeki handikaplarını fazlasıyla hissettiriyorlar. Özellikle birebir kalıp faul problemi yaşadıkları o kadar çok maç oldu ki. Yine formunu sene başına göre yükseltse de bu seviyelerin oyuncusu olduğunu hiçbir zaman düşünmediğim Nunnally de anlık performanslarda ve sağladığı şut ritminde efektiflik verecek diğer isim. Bu bölgedeki x-factor ise Melih. Oyunun spazm geçirdiği anlarda Obra'nın inisiyatif verdiği isim ritm tutturduğunda garip bir hal alıyor. Ama geçişi çok kısa. Yani keskin bıçak, şutuna güvenmek istediğinizde beklediğinizi alamazsanız fark zaten kapanmaz noktalara gelmiş oluyor.
Uzun rotasyonu ise epey ilginç. Kağıt üzerinde Udoh-Vesely ikilisini gördüğünüzde oradan koşarak uzaklaşmak isteyebilirsiniz ancak iş ikame kısmına geldiğinde ki özellikle Vesely'nin bu seneki mental düşüklüğünün sebep olduğu faul problemini de gözetirsek bu sürekli yaşanan bir durum, takımın tüm düzeni bozuluyor. Antic artık oldukça yaşlandı, Bennett uyum sağlayamadı, Ahmet'ten alacakların belliyken bu kez Udoh'u 5'e çekip kısa beşe dönüyorlar ve bu da akışkanlığı sağlasa da içeriden delinmelerine sebep oluyor, ki bu Udoh korkunç bir savunmacı olduğu halde oluyor. Muhtemelen rakiplerin Fenerbahçe özelinde işleyecekleri en önemli yer Vesely-Udoh birlikteliğini bozmak olacaktır. Oradaki çarka çomak sokulduğu anda, 4'e Datome mi kaysa, 3'e Kalinic'i mi çeksek falan derken hengame ortamı oluşuyor.
Takım sayı-asist-rebound istatistiklerinde hep ortalama seviyede kaldığı için kıyasa konu edecek bir veri yok elde. Lakin kıyas götürmeyecek en büyük veri koç Obradovic. Takımların şampiyonluk sayılarından bahsederken verdiğimiz maksimum veri Real'in 9 şampiyonluğuyken, Obradovic bunu tek başına 8 ile göğüslemiş, korkunç bir tecrübe. Artık onu bu seviyede teknik taktik anlamında sınamak kendisine haksızlık olur. Değişkenleri kendilerine göre pozitif yönde değiştirecek bu en önemli faktörle beraber ev sahibi avantajını da almışken şampiyonluk sayısını Real Madrid ile eşleyebilecek mi göreceğiz.
Ben tüm bu analizlerden sonra maçların keyfini çıkartmaya bakacağım, zira dinamikleri birbirine oldukça yakın ve tahmini güç, ancak adet yerini bulsun diyerek tahminlerle noktalayayıp favorimi belirteyim.
Herkese keyifli haftasonları, basketbol sevginiz eksik olmasın. #WeFeelDevotion
Fenerbahçe 77- 79 Real Madrid
Cska Moskova 82-75 Olympiakos
Fenerbahçe 84-78 Olympiakos
Cska Moskova 84-88 Real Madrid
#RmBaloncesto